Beslenme ve Diyetetik Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 94
  • Yayın
    Investigation of the effect of sex on caffeine-induced brown fat tissue activation by infrared thermography: A preliminary report
    (Sağlık Bilimleri Üniversitesi, 2025) Ercan Karakaya, Zeynep; Günalan, Elif; Mutlu, Hayrettin
    Amaç: Bu ön çalışmada, cinsiyetin diyetle indüklenen termojenez (DİT) sürecinde kahverengi yağ dokusu (KYD) aktivasyonu üzerindeki etkisinin kızılötesi termografi (IRT) yöntemiyle değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kasım-Aralık 2024 döneminde beden kütle indeksi 18,5–24,9 kg/m² aralığındaki kadın (n=4) ve erkek (n=4) gönüllülerin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Katılımcılara 0.dk karbonhidrat jeli verilmiş ve 45. dk’da ise 200 mg kafein kapsülü uygulanmıştır. Termonötr koşullarda gerçekleştirilen 120 dakikalık deney protokolü süresince, supraklaviküler (SCV) bölgeden her 15 dakikada bir IRT ile sıcaklık ölçümleri yapılmıştır. Bulgular: 0., 45., 60. ve 75. dakikalarda kadın katılımcılarda KYD aktivasyonuna işaret eden Tscf sıcaklıkları erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksektir (p<0.05). Ancak 90. dakikadan itibaren cinsiyetler arası istatistiksel anlamlı fark kaybolmuştur. Tref değerlerinde ise hiçbir ölçümde istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmamıştır. Tscf ile vücut ağırlığı arasında negatif yönde, yağ yüzdesi ile pozitif yönde korelasyon ilişkisi bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Cinsiyetin DİT’e etkisini IRT üzerinden tanımlayan bu ön çalışma raporuna göre subklaviküler bölgedeki KYD’nin diyetle uyarımı kadınlarda erkeklere oranla daha erken ve belirgin şekilde gerçekleşmektedir. Bu farklılığın seks hormonları ve yağ kütlesindeki farka bağlı olabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte gelecekte planlanacak daha geniş katılımlı ve biyokimyasal parametrelerle desteklenmiş çalışmalarla cinsiyetin DİT sürecine etkisinin ortaya konması gerekmektedir. Bunun yanı sıra bu araştırma ile KYD sıcaklık düzeyinin vücut kompozisyonu ile ilişkili olabileceği gözlenmiştir.
  • Yayın
    The role of breast milk in the formation of the newborn’s circadian rhythm
    (Sivas Cumhuriyet University, 2025) Yıldırım Çavak, Betül; Mutlu, Hayrettin
    Circadian rhythm, also called the biological rhythm, refers to the repetition of an individual's 24-hour biochemical, physiological, and behavioral cycles. The sleep wake cycle is the most basic circadian rhythm. The hormones that play a key role in regulating it are cortisol and melatonin. In the first years of life, breast milk plays an important role in the formation of the circadian rhythm and helps the newborn adapt to its new environment outside the womb. The composition of breast milk is quite variable, and this variability provides the baby with clues about the outside world. Breast milk secreted during the day has a high lactose content, which provides energy for the baby, improves learning ability, and quenches thirst. Breast milk secreted at night has a lower lactose concentration but higher fat and melatonin concentrations. In the case of feeding with expressed milk, the time of expression and the time of feeding should align to maintain the sleep-wake cycle.
  • Yayın
    Patterns of nutritional supplement use in Turkish handball players: Influence of sex and competition level based on the ais classification system
    (MDPI Publishing, 2025) Mor, Ömer; Sanchez-Oliver, Antonio Jesus; Bayraktar, Bülent; Günalan, Elif
    Handball is a sport that demands explosive movements and unique skills, and its popu larity has been rising in recent years. This study evaluated elite handball players’ nutri tional supplement (NS) use profiles and the differences in sex, competition level, and com petition type based on the Australian Institute of Sport (AIS) criteria. The data collection form contains questions about participants’ sociodemographic characteristics, training de tails, use of supplements, and related factors. Supplements were classified into A, B, C, and D classes according to the scientific evidence level of the AIS. The study involved 92 elite handball athletes, comprising 48 professionals and 44 amateurs, and included 37 fe males and 55 males. The most frequently used supplements among participants were magnesium (37.0%) (Group C—AIS), vitamin C (20.7%) (Group B—AIS), whey protein (19.6%), sports bars (19.6%), and vitamin D (19.6%) (Group A—AIS). Regarding sex dif ferences, a significant difference was observed only in Group C supplements, with male players using them more frequently than female players (p < 0.05). Professional athletes exhibited a significantly higher prevalence of supplement use, covering total, Group A, sports foods, performance supplements, and Groups B and C, relative to amateur players (p < 0.05). The results reveal that handball players have limited awareness of NS, empha sizing the need for training and consulting services.
  • Yayın
    Türk Kızılay İstanbul Aşevlerinde dağıtılan menülerin besin ögesi içeriklerinin değerlendirilmesi
    (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, 2025) Eryılmaz, Aleyna; Özel, Sude; Ergün, Özer; Günalan, Elif
    Amaç Türk Kızılay’ın İstanbul aşevlerinde dağıtılan menülerin makro- ve mikro besin ögelerinin miktarlarının incelenmesi ve ulusal ve uluslararası otoritelerin belirlediği günlük referans alım değerlerini karşılamadaki yeterliliklerinin saptanması amaçlanmıştır. Yöntem Çalışmada, Türk Kızılay İstanbul aşevlerinden (n=6) edinilen 487 adet menüde yer alan reçetelerin makro- ve mikro besin ögesi içerikleri BeBiS (Beslenme Bilgi Sistemi) programı ile analiz edilmiştir. Elde edilen veriler Jamovi istatistik programına aktarılarak menülerdeki besin ögelerinin ortalama (x̄), standart sapma (SS), minimum ve maximum değerleri saptanmıştır. Ardından, menülerin besinsel içerikleri Türkiye Beslenme Rehberi-2022 (TÜBER-2022), Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) ve Gıda ve İlaç İdaresi'nin (FDA) diyet referans alım değerleri ile karşılaştırılmıştır. Çalışmaya dâhil edilen kurumlar tek öğün yemek sağladıkları için, menü içeriğindeki besinsel bileşenlerin yeterliliği değerlendirilirken referans değerlerin 2/5’ini karşılamaları gerektiği dikkate alınmıştır. Bulgular Menülerdeki karbonhidrat, D vitamini, riboflavin, C vitamini, potasyum ve kalsiyum seviyelerinin TÜBER-2022, EFSA ve FDA’da önerilen günlük alım değerlerini karşılamada yetersiz olduğu saptanmıştır. Sonuç Aşevleri çoğunlukla yoksulluk içinde yaşayan yetişkinler, yaşlılar, özellikle de evsizler için birincil beslenme kaynağı görevi görmektedir. Elde edilen veriler bu kurumlardan gıda yardımı alan bireylerde özellikle mikro besin ögesi yetersizlikleri görülebileceğini işaret etmektedir. Aşevi menülerinin ulusal ve uluslararası otoritelerce belirlenen günlük referans alım değerleriyle uyumlu olması Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan Açlığa Son hedefine ulaşmaya katkı sağlayacaktır.
  • Yayın
    Yapay zeka destekli diyet önerilerinin bibliyometrik analizi
    (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, 2025) Aladağ, Esra; Günalan, Elif
    Amaç Bu çalışmanın amacı yapay zekâ (YZ) destekli kişiselleştirilmiş diyet sistemlerine ilişkin bilimsel literatürü eleştirel ve bibliyometrik yöntemlerle inceleyerek eğilimleri, uygulama örneklerini ve araştırma boşluklarını belirlemektir. Yöntem Son 10 yıllık süreçte YZ-destekli beslenme önerilerine ilişkin Pubmed, Scopus ve Google Akademik veri tabanlarında yayınlanan makaleler içerik, etkinlik ve güvenilirlik açısından eleştirel bir perspektiften incelenmiştir. Bibliyometrik analiz kapsamında ise Scopus veri tabanından “[AI-based] AND [nutrition] OR [diet] AND [recommendation]” arama koduyla ulaşılan ve 2016-2024 yılları arasında yayımlanan 24 makale VOSviewer yazılımı kullanılarak incelenmiştir. Bulgular YZ destekli beslenme önerilerinin diyabet, obezite, irritabl bağırsak sendromu (IBS) gibi metabolik hastalıklar ve yeme bozukluklarında sıklıkla kullanıldığı tespit edilmiştir. Eş-zamanlı kullanılan anahtar kelimelerin bibliometrik analizinde ise ontology, artificial intelligence, nutrition, deep learning, ai, machine learning, nlp ve random forest dikkat çekmektedir. Bu konuda en sık makale yayınlayan ve en çok atıf alan ülkeler Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Yunanistan olarak sıralanmaktadır. Sonuç YZ destekli kişiselleştirilmiş diyet sistemleri; mikrobiyom profilleri, genetik belirteçler, metabolik durum ve yaşam tarzı gibi bireye özgü verilerin entegrasyonu ile beslenme önerileri sunan yenilikçi bir alandır. Yapay zeka alanında kaydedilen tüm bu gelişmelere rağmen literatürde veri güvenliği, etik kaygılar, doğrulama eksikliği ve algoritma şeffaflığı alanlarında eksikliklerin olduğu ve kültürel beslenme alışkanlıklarının yeterince göz önünde bulundurulmadığı tespit edilmiştir. Gelecekte multidisipliner olarak planlanacak araştırmalarla bu eksikliklerin giderilerek alanın gerek bilim insanları gerekse klinisyenler arasında yaygınlaşması beklenmektedir.
  • Yayın
    Gıda ve beslenme bilimlerinde yüz analiz sistemlerinin kullanımı
    (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, 2025) Tartıcı, Gülser; Günalan, Elif
    Teknolojinin son yıllarda hızla gelişmesi sağlık sektörüne de yansımış olup bu kapsamda hizmet alan ve veren kişilerin hayatını kolaylaştıran birçok dijital sağlık hizmeti gündeme gelmiştir. Bu hizmetlerden biri de yüz morfometrisinin ve ifadesinin değerlendirilmesiyle kişilerin beslenme durumları ve gıdaya yaklaşımlarının analizidir. Bu çalışmanın amacı, yüz morfometrisi ve yüz ifadesi analizi gibi yapay zeka temelli dijital ölçümleme tekniklerinin gıda ve beslenme bilimlerinde kullanım olanaklarını incelemektir. Bu amaçla Pubmed, Web of Science ve Google Akademik’de yayımlanan makaleler incelenerek konu potansiyel etkinlik, güvenilirlik ve etik açıdan değerlendirilmiştir. Yüz morfometrisi, yüz yapısının dijital olarak modellenmesini sağlayan; belirli anatomik noktalar üzerinden bireyin beslenme örüntüsüne dair ipuçları sunan bir tekniktir. Bu analizin özellikle fiziksel erişimi zor bölgelerde ikamet eden malnutrisyon riski yüksek kişilere uzaktan beslenme taraması yapabilme potansiyeli mevcuttur. Yüz ifadesi analizi ise gıda endüstrisindeki ürün geliştirme süreçlerinde tüketicilerin ürünlere yönelik duygusal yanıtlarının objektif ölçümünde kullanılabilmektedir. Böylece üreticiler, ürünleri piyasaya sunmadan önce potansiyel tüketici tepkilerini öngörerek duygusal yanıt temelli stratejik kararlar alabilirler. Özellikle nöropazarlama alanında kullanımı oldukça yaygınlaşan bu sistem sayesinde ürün tasarımı, ambalaj seçimi, gıdanın duyusal bileşenleri ve pazarlama stratejilerinin optimizasyonu sağlanabilmektedir. Ancak, bu analizlerde yaş, etnik köken, büyüme dönemleri, yüz kılları, estetik operasyonlar gibi beslenme durumundan büyük ölçüde etkilenen karıştırıcı faktörlerin dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca veri gizliliği, etik ilkeler ve analizlerin ticarileşme potansiyeline dair tartışmalar da bu süreçte dikkate alınması gereken önemli unsurlar arasındadır. Bu sebeple daha stabil ve güvenli dijital uygulamalara ve bu uygulamaları test edecek ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Gelecekte, yüz analizi gibi dijital biyogöstergelere dayalı yaklaşımların yaygınlaşarak gıda bilimi ve tüketici davranışı araştırmalarında beslenme problemlerinin tanı ve teşhisinin yanısıra kişiselleştirilmiş beslenme uygulamalarına katkı sağlaması beklenmektedir.
  • Yayın
    Enerji metabolizması ve diyet
    (Akademisyen Kitabevi, 2025) Ercan Karakaya, Zeynep; Günalan, Elif; Günşen, Uğur
    Beslenme sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürdürülebilmesi için en elzem fizyolojik gereksinimlerimizden biridir. Tüketilen gıdalardaki kimyasal bağ enerjisi hücresel solunum olarak da bilinen çeşitli biyokimyasal reaksiyonlar yoluyla vücudun kullanabileceği enerjiye çevrilir. Bu süreç organizmanın değişen koşullara adapte olabilmesi, büyümesi, gelişmesi ve fiziksel aktivitelerinin devamlılığı için oldukça önemlidir (1). Ancak; enerji metabolizması sadece gıdalardaki karbonhidrat, yağ ve proteinlerin oksidasyonu sonucu hücresel enerji üretimi ile sınırlı değildir. Bazal metabolizma hızı, fiziksel aktivite ve besinlerin termik etkisi yoluyla enerji harcanması, serbest enerjinin fazla olması durumunda depolanması ve eksikliğinde ilgili birime transfer edilmesi de bu sürece dahildir.
  • Yayın
    Addressing nutrition service management after the 2023 Kahramanmaraş earthquakes
    (Cambridge University Press, 2025) Günalan, Elif; Turgut, Rana; Işıklar, Handan
    The study addresses nutrition service management after the 7.8M and 7.6M Kahramanmaraş earthquakes. Initially, permission from the Turkish Red Crescent General Directorate and the support of the Turkish Red Crescent Academy were obtained to gather knowledge about the disaster response. In the short term, nutritional support was achieved for some settlements by the Turkish Red Crescent because the affected area was on a large scale. As a result, risk management should be considered, especially when planning nutrition services for the acute period. Nevertheless, the Turkish Red Crescent coordinated the long-term transportation and management of all food aid. Nearly 100 000 earthquake victims received nutrition services from the Turkish Red Crescent, while more than 3 million earthquake victims received food aid from nutrition platforms and other institutions. A multilevel nutrition service management model, which includes pre-disaster, disaster, and post-disaster, can accelerate the transition to normalization following the earthquake with a high-quality food supply and nutrition service.
  • Yayın
    Developing the menstrual migraine symptoms scale
    (Ataturk University Publications, 2025) Özyer Güvener, Yasemin; Erdoğan Acar, Meryem; Parmaksız, Ayhan
    Objective: The objective of this study was to develop the Menstrual Migraine Symptoms Scale (MMSS). Methods: The study utilized a robust methodological design with a sample size of 582 participants. The data underwent a comprehensive analysis employing various statistical techniques, including item analysis, Exploratory Factor Analysis (EFA), Confirmatory Factor Analysis (CFA), Cronbach's alpha internal consistency coefficient, and the Intraclass Correlation Coefficient (ICC) for test‐retest reliability. Results: The two sub‐dimensions of the scale, consisting of 19 items, demonstrated excellent internal consistency, with Cronbach's alpha coefficients ranging from 0.932 to 0.970. Furthermore, the total scale exhibited a high level of internal consistency, with a Cronbach's alpha coefficient of 0.976. The item correlation values within the scale ranged from 0.741 to 0.921, indicating strong relationships between the items. Conclusion: The study findings conclusively demonstrated the validity and reliability of the MMSS as a robust measurement tool specifically designed for assessing female individuals.
  • Yayın
    Can mineral water be a safe alternative in sports parameters and sustainable health to energy and sports drinks for adolescent athletes?
    (Kızılay Culture and Arts Publications, 2024) Mor, Ömer; Öz, Ece; Bakdım, Kürşat; Günalan, Elif
    Energy and sports drinks (ESDs) are frequently consumed for improved hy dration and sports performance by athletes in various branches, including fencing, road cycling, football, tennis, handball, and rugby. Statista Con sumer Market Insights data declared that the global revenue of the ener gy and sports drinks (ESDs) industry was 195,74 billion U.S. dollars in 2023. Moreover, the total revenue was projected to increase by 24.05% between 2024 and 2029 (1). However, the ESD consumption routine may become a health concern in the future, particularly in adolescent athletes. Excessive consumption of ESDs is related to dental erosion, tooth decay, obesity, type II diabetes, and several chronic disorders due to their high sugar content and low pH levels. Therefore, alternative solutions with high pH levels, sufficient minerals, and low sugar content must be found. This review discusses the effect of natural mineral waters (NMWs) on sports parameters and sustain able health compared to ESDs for adolescent athletes. In this context, relat ed publications in the last 30 years have been obtained from Google Scholar, Scopus, and PubMed databases. Scientific literature was evaluated in terms of sports parameters, dental health, and risk of chronic disease development. Firstly, NMWs can contribute to rehydration, improved acid-base balance, and relieving muscle fatigue post-exercise. However, more evidence is re quired to impact performance directly. Secondly, NMWs with high pH and fluoride content may be safer for dental health than ESDs. Lastly, the con sumption of non-sweetened NMWs does not result in obesity, but it may cause hypertension and urological diseases. In conclusion, consumption of ESDs or NMWs alone is insufficient for sports performance and sustainable health. Therefore, the effects of combined consumption of ESDs and NMWs on adolescent athletes should be investigated in the future, and their optimal consumption amounts for sustainable health should be determined.
  • Yayın
    Traces of sustainability on bottled mineral water packaging: Türkiye vs. Sweden
    (Kızılay Culture and Arts Publications, 2024) Yoldaş, Tuba; Şentürk, Selcen; Günalan, Elif
    Globally, the bottled water market is one of the most enormous volume cat egories in the beverage industry. Massively using these packaged beverages is a concern for environmental sustainability due to the production process and plastic waste (1). In this context, mineral waters that support sustainable health are especially expected to be environmentally friendly. In the Euro pean Union (EU) member states, the legal regulations regarding sustainable environment attract attention (2). However, the literature could be more comprehensive in comparing EU and non-EU member states. This study aims to compare the bottled mineral water market in Türkiye and Sweden regarding sustainability-related traces in labels and packaging. For this pur pose, the largest supermarket chains were visited in İstanbul, Türkiye (n=5), and Umeå, Sweden (n=3). Bottled mineral waters were determined (n=21 in Türkiye, n=18 in Sweden), and the environmental sustainability-related label information was recorded from the bottles supplied by the manufacturers. The data were analyzed with descriptive statistics via Jamovi software (ver sion 2.6.2). The distributions of sustainability regarding logos, information, and package design in total products (n=39) were PET-1 (10.3% in Türkiye; 17.9% in Sweden), GL-71 (43.6% in Türkiye), recyclable packaging (51.3% in Türkiye; 46.2% in Sweden), green dot (48.7% in Türkiye), deposit mark (46.2% in Sweden), and tethered caps (17.9% in Türkiye; 43.6% in Sweden). Addition ally, while a Turkish brand’s products were vegan, a brand’s drinks in Sweden were produced with renewable energy. This study was only label-based and assessed the mineral waters market in Türkiye and Sweden. A comparison of the assessed sustainable indications revealed several variations. The wide spread use of tethered caps and deposit payments in Sweden encourages consumers to recycle plastic garbage and prevent environmental pollution with a planned recycling system. For a sustainable future, similar practices must also be expanded in Türkiye.
  • Yayın
    The investigation of public interest to mineral water: A google trends study
    (Kızılay Culture and Arts Publications, 2024) Aladağ, Esra; Sadık, Merve; Günalan, Elif
    The global bottled mineral water market tends to grow thanks to rising awareness of health and well-being. This industry is classified as manufac tured mineral water and natural mineral water. Although Türkiye is among the countries rich in natural mineral waters, Asia-Pacific regions are primar ily known in the natural mineral water market (1). Increasing the market volume and providing consumption motivation depends on understanding the public’s interest. This study aims to understand global and local public interest’ in mineral water via the Google Trends (GT) tool. GT provides daily, monthly, and yearly relative search volumes (RSV) of search queries in differ ent countries and languages (2). This study selected the “shopping” catego ry, and searches were conducted in Türkiye and worldwide. Keywords were searched in Turkish and English, and the search spectrum was “1 October 2014-1 October 2024” to determine monthly search queries. Search queries were classified into three parts: mineral water, different types of non-alcohol ic beverages, including mineral water, and different terms of mineral water. Lastly, RSV values for search queries from 2014-2019 and 2019-2024 were also compared. Statistical analyses were completed with Jamovi software (version 2.6.2). Mineral waters’ mean RSV in Türkiye are consistent with seasonal temperatures. Globally, the mean RSV of mineral waters has been higher than those of soft drinks, sports drinks, and fruit and vegetable juices. In the Türkiye, soft drinks have higher mean RSV than mineral waters. The mean RSV in mineral waters has significantly increased in 2019-2024 compared to 2014-2019, both local and global (p<0.05). It could be related to changed health perceptions with the pandemic. Understanding search queries about mineral water will contribute to consumer health and raise awareness and market volume. According to the findings, the manufacturers should be in formed about the opportunities and trends.
  • Yayın
    Label-based content evaluation of bottled mineral water sold in Turkish and swedish markets
    (Kızılay Culture and Arts Publications, 2024) Şentürk, Selcen; Yoldaş, Tuba; Günalan, Elif
    Bottled mineral waters (BMWs) have great potential to modulate optimal health with content. Their contents may vary according to various criteria, such as country, manufacturer, source, and industrial process (1). Due to its location, Türkiye is among the countries rich in natural mineral waters. Therefore, the mineral content has the potential to be higher than that of sparkling mineral waters, especially in European countries. Although the content of sparkling mineral waters sold in European countries’ markets was frequently investigated in the literature (1-2), there was limited data regard ing the contents of mineral water in Türkiye. This study aims to compare the label-based content of bottled sparkling mineral water in the Swedish market with that of their counterparts in Türkiye. In this context, the sam ples were selected from supermarkets in Istanbul, Türkiye (n=21), and Umeå, Sweden (n=18). Sweetened carbonated beverages were excluded from the study. Concentrations of bicarbonate, sodium, potassium, calcium, fluoride, chloride, magnesium, and sulfate were obtained from the labels on the bot tles. Descriptive statistics, normality, and Welch ANOVA tests were applied via Jamovi software (version 2.6.2). The range levels of mineral content in bot tles vary reasonably widely in both countries. The most remarkable differ ence in median mineral content was found for magnesium, with 3.1 mg/L in Sweden and 62.1 mg/L in Türkiye. All mineral concentrations except sul fate and fluoride were significantly higher in mineral waters in the Turkish market than in Sweden (p<0.05). Fluoride concentration in Swedish BMWs was significantly higher than in Türkiye (p<0.05). The vast range of mineral contents in BMWs can be a concern for hypertension, kidney, and urological diseases. Therefore, label-based interventions, legal regulations, and legis lation should provide consumer and manufacturer awareness. Considering the limited data in this study, more comprehensive studies on the contents of natural mineral waters should be planned in the future.
  • Yayın
    Analyzing the potential of distance education: Benefits and future trends
    (2024) Kırtay, Seda; Kırtay Kara, Melike
    Distance education is an important educational paradigm that expands educational opportunities and provides students with a comprehensive learning experience. It has many advantages such as expanding educational networks by eliminating geographical and socioeconomic barriers, providing flexibility of location and time, providing students with access to a variety of educational resources that provide personalized learning opportunities, allowing them to progress at their own pace and receive feedback from the instructor, tailoring the training to their specific interests and needs, interacting with teachers, and engaging in collaborative activities with colleagues. In this context, current research and resources on distance education were examined in this study. By analyzing the results of previous research and case studies, the benefits of distance education and future trends were determined. In this way, inferences were made about how distance education can be developed and how educational institutions can adapt to this change.
  • Yayın
    Ebedi gençlik arayışında anti-aging besinlerin etkisi ve drosophila melanogaster üzerinde yapılan çalışmalar
    (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Yayınları, 2024) Yorulmaz, Esma; Kardeş, Elif
    Yaşlanma süreci, geçmişten bugüne birden fazla tanımla ve birden fazla boyuta indirgenerek açıklanmıştır. Kabul gören tanımlardan biri yaşlanmayı, vücudun zamanla birçok hastalığa kucak açtığı, ruhsal, fiziksel ve sosyal açıdan gerilediği, morfolojik açıdan değiştiği, kaçınılmayacak bir süreç olarak açıklamıştır. Yaşlılık döneminde bedensel ve zihinsel sağlık sorunları görülmektedir. Kronik hastalıkların sıklığının artması, fiziksel aktivitelerde kısıtlılık yaşanması, bellek ve bilişsel fonksiyonlarda azalma görülmesi bireyi olumsuz etkilemektedir. Yaşlanma sürecinin durdurulması mümkün olmamakla birlikte sürecin yavaşlaması için birey birçok alandan destek alabilir. Geçmişten bugüne yaşlanmayla ilgili birçok teori ortaya atılmıştır. Bu teorilerden en çok kabul göreni serbest radikal teorisidir. Zamanla artan çevresel kirlilik, sigara kullanımı ve fast- food tarzı beslenmenin yaygınlaşmasıyla vücutta serbest radikaller de artmaktadır. Reaktif oksijen türlerinin hücre ve moleküllerde hatta genetik materyalde hasar meydana getirmesi sonucunda yaşlanma süreci hızlanmaktadır. Bu teoride yaşlanmayı geciktirmek için en önemli faktör beslenme olarak ortaya çıkmaktadır. Yeterli ve dengeli beslenmeyi antioksidanlar ile desteklemek yaşlanmayı yavaşlatmaktadır. Bu durum zamanla ‘anti-aging beslenme’ ve ‘anti-aging besin’ kavramlarını ortaya çıkarmıştır. Bitkilerin veya gıdalar ile hazırlanan besin takviyeleri yani nutrasötiklerin anti-aging etkileri kullanılarak yaşlanma karşıtı birçok tedavi yolu ortaya çıkmıştır. Bir tedavi yöntemi olarak görülen anti aging besin takviyeleri ve nutrasötikler yaşam kalitesini iyileştirmektedir. Anti-aging besinlerin, telomeraz uzunluğuna etki etmesi, derinin koruması, mitokondri fonksiyonlarının koruması ve immun sistemin güçlü kalmasını sağlaması beklenmektedir. Bu bağlamda, yaşlanmanın oluşumda serbest radikal teorisi göz önünde bulundurularak, antioksidan takviyeler en etkili ve en popüler anti-aging besin takviyesi olarak görülmektedir. Bu takviyelerde genellikle polifenoller, resveratroller, D ve koenzim Q10 gibi vitaminler, selenyum, magnezyum, biotin gibi mineraller bulunmaktadır. Yaşlanma sürecini anlamak veya yaşlanmayı geciktirmek için birçok model organizma kullanılmıştır. Kullanılan model organizmaların seçimi, araştırma alanına ve sorulara bağlı olarak değişmektedir. Genetik ve yaşlanma üzerine çalışmalarda sıklıkla, meyve sinekleri (Drosophila melanogaster) organizması kullanılmaktadır. Sonuç olarak beslenmenin yaşlanma sürecindeki etkisi kaçınılmaz bir gerçektir. Antioksidan takviyelerine ek yeterli ve dengeli beslenmek yaşlanma sürecini yavaşlatmaya katkıda bulunmaktadır.
  • Yayın
    Nefes egzersizleri ve obezite
    (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Yayınları, 2024) Öz, Ece; Günalan, Elif; Günebak, Çiğdem Tuba
    Canlılığın temel fizyolojik aktivitelerinden olan nefes, obezite ile mücadelede de stratejik bir öneme sahiptir. Obez bireyler özellikle yüksek tat algısı eşikleri, düşük metabolizma hızları, hormonal disfonksiyonları, hedonik dürtüleri ve aşırı yeme arzuları sebebiyle lezzetli yiyecekleri, normal ağırlıktaki bireylerden daha fazla tüketme eğilimindedirler. Obezitenin bir önceki basamağı olan aşırı kiloluluk durumunda ise hedonik dürtülerin kontrol altına alınmasını sağlayacak müdahalelerin, obezitenin önlenmesinde önemli rol oynayacağı düşünülmektedir. Özellikle, vagus siniri stimülasyonu üzerinden parasempatik sinir sistemi aktivasyonunu hedefleyen burun nefesi egzersizlerinin, gerek enerji alımının azaltılması gerekse enerji harcamasının artırılmasına katkı sağlayabilme potansiyeli mevcuttur. Vagal afferentler, çoğunlukla tokluk sinyallerini bağırsaktan beyne ilettikleri ve iştahı kontrol altında tutmak için önemli olduklarından dolayı aşırı kilolu ve normal ağırlıktaki bireylerde obezite gelişiminin önlenmesine yardımcıdır. Ayrıca, bu egzersizler stres yönetimine katkıları sayesinde hedonik dürtülerin ve duygusal yemenin önüne geçebilme kapasitesine sahiptir. Öte yandan, obezitenin tedavisinde birçok yöntem kullanılıyor olmasına karşın, bireyin bütüncül sağlığında kullanabilecek en kolay, ulaşılabilir ve ekonomik yöntem olarak nefes çalışmalarının potansiyelinin yeteri kadar incelenmediği görülmektedir. Bu çalışmada burnundan nefes alabilen her birey tarafından uygulanabilecek nitelikteki yöntemler açıklanmış ve nefes egzersizlerinin obezite yönetimi modülasyonundaki rolü tartışılmıştır. Böylece, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni destekleyecek şekilde obezitenin önüne geçebilmek adına ekonomik, herkes tarafından uygulanabilecek ve beraberinde hem fizyolojik hem psikolojik katkılar sağlayan nefes egzersizlerinin kullanımına ilişkin farkındalığa katkı sağlanacaktır.
  • Yayın
    Sosyal medyadan tabağa vegan yemekler ve potansiyel riskleri
    (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Yayınları, 2024) Yoldaş, Tuba; Kaya, Gözde Sultan; Parmaksız, Ayhan; Günalan, Elif
    Amaç: Instagram sosyal medya platformunda paylaşılan vegan tariflerin besinsel içeriklerinin belirlenmesi ve vegan iddiası olmayan formlarıyla bu içeriklerin karşılaştırılmasıdır. Yöntem: Belirlenen tariflerin son 1 yıl içinde paylaşılmış olması, içeriğindeki gıdaların miktarların açık bir şekilde belirtilmesi ve standardizasyon kurallarına uygunluğu değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda, son 1 yıl içerisinde #vegan etiketli olarak paylaşılan ve içerik bilgisi detaylı olarak verilen köfte (n=12), pizza (n=9), kek (n=24), makarna (n=30), burger (n=6), kurabiye (n=21) ve brownie (n=18) tariflerine ulaşılmıştır. İçerik olarak bu tariflere eş olabilecek aynı sayıda omnivor tarif seçilerek tarif içerikleri Beslenme Bilgi Sistemi (BeBiS)’ne aktarılmıştır. BeBiS’den 100 gram porsiyon başına düşen makro- ve mikro besin öğelerinin miktarları SPSS 22.0 programında uygun istatistiksel testlerle analiz edilmiştir. Bulgular: Vegan köfte tarifleri, omnivor versiyonuna kıyasla daha yüksek karbonhidrat, diyet lifi, B9 vitamini ve magnezyum miktarlarına sahiptir (p< 0.05). Vegan köfte tariflerindeki kolesterol ve B12 vitamini seviyeleri omnivor versiyonuna göre önemli ölçüde daha düşüktür (p< 0.05). Vegan makarna tarifleri diyet lifi açısından anlamlı derecede daha yüksek değerlere sahiptir (p<0.05). Vegan makarna tariflerinde kolesterol, protein, B2 vitamini, B3 vitamini, B12 vitamini, kalsiyum, fosfor, demir, çinko miktarları omnivor tariflere göre daha düşüktür. (p<0.05). Omnivor pizza tarifleri kolesterol ve B9 vitamini değerleri vegan versiyonuna göre anlamlı derecede yüksektir. (p<0.05). Vegan olmayan kek tariflerinin kolesterol, protein, B2 vitamini ve B12 vitamini düzeyleri vegan tariflere göre daha yüksek bulunmaktadır (p<0.05). Vegan kurabiye tarifleri, omnivor tariflere göre anlamlı düzeyde daha düşük kolesterol, A vitamini, B2 vitamini, B12 vitamini ve omega-6 seviyelerine sahiptir (p<0.05). Vegan brownie tariflerinde kolesterol, A vitamini, B2 vitamini ve B12 vitamini omnivor tariflere göre önemli ölçüde daha düşük bulunmaktadır (p<0.05). Sonuç: Değerlendirilen vegan tarifler, vegan olmayan versiyonlarıyla karşılaştırıldığında daha yüksek diyet lifi içeriğine sahipken daha düşük B12 vitamini ve kolesterol içeriği bulunmaktadır. İyi planlanmış bir vegan beslenmede, gün boyunca farklı vegan gıdaların tüketilmesi, tamamlayıcı besin alımı nedeniyle optimal sağlığın sürdürülebilmesini sağlayabilir.
  • Yayın
    Türkiye, Almanya, Hollanda ve Fransa’da satışa sunulan çikolataların etiket bilgilerine göre besinsel içeriklerinin değerlendirmesi
    (İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Yayınları, 2024) Alakuş, Esma; Erikli, Berivan; Parmaksız, Ayhan; Günalan, Elif
    Amaç: Bu çalışmada Türkiye, Almanya, Hollanda ve Fransa’daki çevrimiçi alışveriş sitelerinde satışa sunulan çikolataların etiketlerindeki besin ögelerinin araştırılması ve karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Öncelikle tüm ülkelerin alışveriş sitelerinde satışa sunulan tüm çikolata ürünleri saptanarak bu ürünlerin etiket bilgilerinde yer alan 100 gram ürüne karşılık gelen enerji, karbonhidrat, şeker, yağ, doymuş yağ, protein, tuz ve lif miktarları edinilmiştir. Bu kapsamda; Türkiye’de 623, Almanya’da 2373, Hollanda’da 513 ve Fransa’da 573 adet ürüne ulaşılmıştır. Bu ürünlerin 52 tanesi aynı marka aynı ticari isme sahiptir. Tüm veriler SPSS 22.0 programında analiz edilmiştir. Bulgular: Tüm ülkelerde aynı marka aynı ticari isimle satışa sunulan çikolatalarda sadece lif içeriği açısından ülkeler arası anlamlı fark saptanmıştır. Bu kapsamda; Türkiye’deki (1.08±1.84) çikolataların lif içeriklerinin Almanya (0.39±0.87) ve Hollanda’dan (0.44±0.91) istatistiksel olarak daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Uluslararası gıda endüstrisindeki farklılıklar kronik hastalıların gelişiminde potansiyel bir risk teşkil etmektedir. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden gelecek nesillere güvenli ve eşit bir gıda endüstrisi sağlanması, sağlıklı ve bilinçli bir toplum oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. Bu sebeple, benzer metodolojilerde farklı ürünlerle daha fazla çalışmanın gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
  • Yayın
    Post-covid 19 komplikasyonu; emosyonel yeme, immün değişiklikler ve kalp-damar hastalıkları
    (IUC University Press, 2024) Günebak, Çiğdem Tuba; Akgül, Ahmet
    Koronavirüsler 21. yüzyılda keşfedilmiş ve 1960’tan sonra insanlarda solunum yolu hastalıklarına neden olduğu anlaşılmış, ağır pnömoni tablosuyla mortalite oranlarını artırmış olduğu anlaşılmış virüslerdir. Covid-19 her ne kadar solunum sistemini etkileyen virüslerin neden olduğu bir hastalık olarak kayıtlara geçmiş olsa da eşlik eden çeşitli sosyal ve psikolojik etkiler ve bunlara eşlik eden uyku bozukluğu, depresyon, anksiyete, sinir sisteminin klinik belirtileri ve ilişkili nörolojik semptomlar rapor edilmiştir. Polifaji, Covid19’un merkezi sinir sistemi üzerindeki uzun süreli etkilerinden biri olarak kabul edildiği bildirilmiştir. Covid19’un bir şekilde sinir sistemi ile ve ayrıca ACE-II reseptörleri ile de etkileşime geçtiğini, büyük olasılıkla hipotalamusa giden bir yol bulduğunu ve polidipsi ve polifaji belirtilerine neden olabildiği bildirilmiştir. Polifaji, aşırı yeme ile karakterize iştah bozukluğu durumudur. Covid-19 tanısını takip eden karantina koşullarında gelişen durgudurum değişikliğinin yarattığı emosyonel yeme obeziteyi körüklerken; obezitenin de hem Covid-19 için predispozan faktör olduğu hem de hastalığın seyrini ağırlaştırabileceği belirtilmiştir. Emosyonel yeme davranışını körükleyen stresli olay bireyi hızlı rahatlama hissi yaratacak besin arayışına yönlendirebilir. Bu besinler genellikle karbonhidrat oranı yüksek, hazırlaması kolay, konfor besinleri olarak da anılan kişinin beslenme öyküsünde çocukluğunda yeri olan besinlerdir. Yemek yeme isteğinin artması nedeniyle iştahı kontrol altına almak için ve iştah kontrolü aracılığıyla obeziteden korunarak veya kontrol altına alarak metabolik strese bağlı hem lokal hem de sistemik immün değişikliklerden ve kalp-damar hastalıklarından korunabilmek için çeşitli beslenme müdahalelerinde bulunulması önerilir. Stresle baş edebilmenin öğrenilmesi duygusal yemeyi önleyeceğinden, bireylere koruyucu sağlık önle doğrultusunda özellikle bu dönemde psikolojik destek sağlanması önerilebilir, verilecek beslenme eğitimleri ile iştah yönetimi ve emosyonel yeme konusunda hamle yapılabilir.
  • Yayın
    Sex and income level can be determinants for meat attachment behavior among Turkish university students
    (AfAc Publisher, 2024) Günalan, Elif; Parmaksız, Ayhan; Mutlu, Hayrettin
    Background: The Meat Attachment Questionnaire (MAQ) is a scale to measure the positive bond in meat consumption. Aims: This study aimed to validate and assess reliability of the Turkish version of the MAQ and to explore its relationship with various factors, including sociodemographic characteristics, meat consumption habits, and subscales of the Green Eating Survey (GES). Subjects and Methods: The study was carried out with 214 university students. Participants completed the MAQ, the Food Frequency Questionnaire, and the GES. Statistical analyses including item analysis, Cronbach’s alpha, intraclass correlation coefficient test - retest reliability, one-way ANOVA, Welch ANOVA, t-test, Pearson’s correlation, and post hoc tests (Tukey’s HSD and Games-Howell), were performed using SPSS (version 26). Confirmatory factor analysis (CFA) was conducted with the lavaan (version 0.6 – 13) and semPlot (version 1.1.6) R packages. Results: All factor loadings were statistically significant, and high fit indices were obtained for the model tested in the second-order CFA model. (χ2 /df = 151,93/101 = 1.50; RMSEA = 0.05; SRMR = 0.08; NFI = 0.97; NNFI = 0.99; CFI = 0.99; GFI = 0.98; AGFI = 0.97). Significant differences were found in several MAQ subscale scores: hedonism, entitlement, dependence, and global scores were higher among men (p < 0.05). The entitlement score was significantly higher in the “income < expenses “group compared to the “income = expenses “group (p < 0.05). Participants with higher red meat and poultry consumption exhibited significantly higher hedonism, dependence, and global MAQ scores (p < 0.05). Conclusions: The Turkish version of the MAQ can be accepted as a reliable and valid scale for use among university students. While factors such as sex, income level, and meat consumption appear to influence MAQ scores, body mass index and green eating behaviors do not have a direct effect