Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Yayın Aşevlerinde görevli mutfak personellerinin gıda güvenliğine ilişkin bilgi, tutum ve uygulamalarının değerlendirilmesi: Kızılay örneği(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Yenigün, Ayça; Günalan, ElifAşevleri toplumdaki sosyoekonomik seviyesi düşük bireylere karşılıksız olarak beslenme hizmetinin sağlandığı kurumlardır. Aşevlerinden toplu beslenme hizmeti alan grupların sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşması için ise aşevi mutfaklarında gıda hijyeninin sağlanması ön koşuldur. Bu tez çalışmasında, Ocak-Mayıs 2024 tarihleri arasında Türkiye genelinde Türk Kızılay’ına bağlı aşevlerinde çalışan mutfak personelinin bilgi, tutum ve davranışlarının gıda güvenliği açısından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında Türk Kızılay’ı aşevlerinde çalışan 100 mutfak personeli ile görüşülüp gıda güvenliğini ölçmeye ilişkin hazırlanan veri toplama formu doldurulmuştur. Araştırma sonucu elde edilen veriler SPSS (Statistical Package for Social Sciences) 29.0 paket programı ile analiz edilmiştir. Bu sonuçlara göre yüksek eğitim seviyesine sahip bireyler, aşçılar ve genç personelin gıdaya ilişkin farkındalık seviyesinin yüksek olduğu, gıda güvenliği uygulamalarına daha fazla dikkat ettikleri ve bilinçli davrandıkları saptanmıştır. Toplum sağlığının korunması için aşevlerinde çalışan özellikle 50 yaş üstü personele gıda hijyeni ve güvenliğine ilişkin eğitim verilmesi gerekmektedir.Yayın Iğdır Üniversitesi’ndeki kız öğrencilerinin beslenme bilgi düzeyinin hedonik açlık üzerine etkisi(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Buluş, İpek Nur; Günebak, TubaDuyguların, insanların yeme alışkanlıklarını etkilediği ifade edilmektedir. Sağlık açısından zararlı yeme davranışlarının tespit edilmesi ve bu davranışların gelişiminin engellenmesi, fiziksel, duygusal ve sosyal problemleri azaltarak bireylerin yaşam kalitesini artırdığı bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bu çalışma Mart-Nisan 2024 tarihleri arasında Iğdır Üniversitesi’nde okumakta olan 18-35 yaş arasındaki kız öğrenciler dahil edilmiştir. Katılımcı sayısı tahmini olarak 384 kişi olarak planlamıştır. Beslenme Bilgi Düzeyinin Hedonik Açlık üzerine etkisi amaçlanmıştır. Bu araştırmanın veri toplanmasında anket yöntemi kullanılmıştır. Çalışma araştırmaya katılmayı kabul eden gönüllü bireyler üzerinde yürütülmüştür. Anketler yüz yüze görüşme yöntemiyle yapılmıştır. DİA olumlu ve olumsuz durumlar ile iştahlı biri olma arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0,05). İştahlı olduğunu belirten bireylerin olumlu durum ortalaması (52,70±14,13) p <0,012, iştahsız olanlardan (48,87±15,20) p<0,001 anlamlı şekilde daha yüksek bulunmuştur. Duygusal iştah anketi olumsuz durumlarda, alkol kullanan kişilerin ortalaması 50,25±14,23 iken, düzenli alkol kullanmayan kişilerin ortalaması 51,16±14,73 olarak bulunmuştur. Beslenme bilgi düzeyi ölçeğinde ise, temel beslenme bilgisi düzenli alkol kullanan kişilerin ortalaması 47,25±6,81, kullanmayan kişilerin ise 52,25±7,27 olarak bulunmuştur. Her iki durumda da Mann-Whitney U Testi sonuçları p<0,05 olarak bulunmuştur, ancak, iki koşulda da anlamlı bir fark saptanmamıştır.Yayın İnsülin direnci tanısı olan ve olmayan bireylerin probiyotik tüketim sıklığının incelenmesi(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Yağız, Seda; Mutlu, HayrettinGünümüzde Tip 2 diyabet ve insülin direnci en büyük sağlık problemlerindendir. İnsülin direncinde beslenme alışkanlıkları oldukça önemlidir. Bağırsak mikrobiyotası ile birçok hastalığın ilişkisi bulunmaktadır. Bunların birisi de insülin direncidir. Probiyotik ve liflten zengin gıdalarla beslenmenin açlık kan glukozunda, HbA1c’de ve insülin direncinde azalmalar görüldüğü literatür tarafından belirtilmektedir. İnsülin direnci tanısı olan ve olmayan bireylerin probiyotik tüketim sıklığının incelenmesi amaçlanarak bu çalışma yapılmıştır. Bu çalışma Ocak-Mayıs 2024 tarihleri arasında İstanbul ilinde Şişli Kolan International Hospital’da Endokrinoloji, İç Hastalıkları, Beslenme ve Diyet bölümüne başvuran 18-55 yaş arasında hekim tarafından insülin direnci tanısı alan ve almayan bireyler dahil edilmiştir. Katılımcı sayısı tahmini olarak 128 kişi olup, 64 kişi insülin direnci tanısı alan, 64 kişi insülin direnci tanısı almayan olarak planlanmıştır. Bu araştırmanın veri toplanmasında anket yöntemi kullanılmıştır. Çalışma araştırmaya katılmayı kabul eden gönüllü bireyler üzerinde yürütülmüştür. Anket formu 3 bölümden oluşmuştur. Formun birinci bölümünde katılımcı kişilerin kişisel bilgileri ve sosyodemografik bilgileri, ikinci bölümde beslenme alışkanlıkları ve gıda tüketim sıklıklarının tespitini içeren bir ölçüm tablosuna, üçüncü bölümde ise probiyotik gıda tüketim sıklıkları ve probiyotik tüketme durumlarını ölçmek amacı ile hazırlanan bir likert tipi tutum ölçeğine yer verilmiştir. Anketler yüz yüze görüşme yöntemiyle yapılmıştır. Katılımcıların probiyotik besin tüketimi ve insülin direnci arasındaki ilişki saptanmıştır. Verilerin değerlendirilmesi için "SPSS 25.00" istatistiksel veri analiz programı kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda şalgam suyu ve tereyağı tüketim sıklığının insülin direnci tanısı olmayan bireylerde daha fazla olduğu; turşu, biber salçası, nar ekşisi tüketim sıklığının ise insülin direnci tanısı olanlarda daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Probiyotik katkılı gıdaların tüketim sıklığı sonuçlarında ise insülin direnci tanısı olan bireylerde daha fazla tüketildiği gözlemlenmiştir.Yayın Gastrit tanısı almış bireylerin beslenme alışkanlıkları ve et bağımlılığının incelenmesi(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Erturan, Aycan; Mutlu, HayrettinGastrit günümüzde sık görülen bulaşıcı olmayan hastalıklardan birisidir. Bu çalışma gastrit tanısı almış bireylerin beslenme alışkanlıklarını araştırmak ve değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. 4 bölümden oluşan veri toplama formu hazırlanmıştır. İlk bölümde bireylerin demografik özelliklerini belirlemeye yönelik sorular sorulmuştur. İkinci bölümde Besin Tüketim Sıklığı Anketi, üçüncü bölümde Üç Faktörlü Beslenme anketi ve son bölümde Et Bağımlılığı Anketi yer almaktadır. Verilerin değerlendirilmesi için “SPSS 25.0” istatiksel veri analiz programı kullanılmıştır. Çalışma İstanbul Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye polikliniği Gastroenteroloji bölümüne 1- 31 Mart 2024 tarihleri arasında başvuran ve hekim tarafından gastrit tanısı almış 90 kadın, 90 erkek toplam 180 erişkin bireyle gerçekleştirmiştir. Kadınların ağırlık ortalaması 78,57, boy ortalaması 1,67 ve beden kütle indeksi ortalaması 28,04 iken; erkeklerin ağırlık ortalaması 84,94, boy ortalaması 1,79 ve beden kütle indeksi ortalaması ise 26,37 olarak hesaplanmıştır. Üç faktörlü beslenme anketine verilen cevaplar incelendiğinde kontrolsüzlük boyutu 9,28 puan duygusal boyut 6,07 puan; duyarlılık boyutu 8,18 puan; bilinçli kısıtlama 12,58 puan ve toplam puanın 8,39 olduğu tespit edilmiştir. Cinsiyete göre et bağımlılığı ölçeği değerlendirildiğinde kadınların hazcılık, ilgi, yetki, bağımlılık ve küresel puanda erkeklere göre puanlarının düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Katılımcıların beyaz et, kırmızı et, balık eti tüketim sıklığına göre üç faktörlü beslenme anketi ve et bağımlılığı anketi ölçeklerinden aldıkları puanlar değerlendirildiğinde kadın ve erkeklere göre gruplar arasında anlamlı farklılığın bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bulgulardan yola çıkılarak gastrit hastalarında beslenme faktörleri pek çok alt faktörden etkilenmektedir. Gastritli bireylerde farmakolojik ajanların kullanımı, tıbbı beslenme tedavisi ve psikolojik desteği içeren multidisipliner bir yaklaşımla olumlu değişiklikler sağlanabilir.Yayın Postmenopozal kadınlarda osteoporoz ve et bağımlılığı(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Kutlu Gürgöz, Deniz; Mutlu, HayrettinBu araştırma Ocak-Mayıs 2024 tarihleri arasında İstanbul ili Avcılar Murat Kölük Devlet Hastanesi Beslenme ve Diyet bölümüne başvuran 18-65 yaş arasındaki postmenopozal dönemdeki kadınlarda et bağımlılığı ile sonuçlar arasındaki ilişki hakkında bireylerin et bağımlılığının osteoporoz ile ne ölçüde ilişkili olduğunu değerlendirmek amacıyla hekimin osteoporoz tanısı alan veya almayan bireylere davetiyle gerçekleştirilmiştir. Çalışma araştırmaya katılmayı kabul eden gönüllü bireyler üzerinde yürütülmüştür. 138 katılımcının 69‘u kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Bu araştırmada veri toplamada anket yöntemi kullanıldı. Anket formu 3 bölümden oluşmuştur. Formun birinci bölümünde katılımcı kişilerin sosyodemografik bilgileri ile 27 soruya, ikinci bölümde besin tüketim sıklığı anketi ile 24 soruya, üçüncü bölümde ise et bağımlılığı anketi ile 16 soru ile hazırlanan ölçeğine yer verilmiştir. Anketler yüz yüze görüşme yöntemiyle yapıldı. Verilerin değerlendirilmesi için "SPSS 25.00" istatistiksel veri analiz programı kullanılmıştır. Sonuç olarak postmenopozal kadınlarda osteoporoz ve et bağımlılığı ilişkisinde EBA ile osteoporoz/osteopeni tanı gruplarında anlamlı ilişki gözlenmezken tanısı olmayan bireylerde ise kırmızı et tüketiminde bağımlılık boyutunda, tavuk tüketiminde ise hazcılık ve ilgi boyutlarında gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (p<.05). Postmenopozal kadınlarda et bağımlılığının tanı almayan gruplarda anlamlı olmasının osteoporoz/osteopeni açısından olumlu ilişkisi olduğu bulunmuştur.Yayın Bariatrik cerrahi geçirmiş bireyler ve geçirmemiş obez bireylerin yeme farkındalıklarının karşılaştırılması(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Yılmaz, Sultan; Günebak, Çiğdem TubaBu araştırmada 200 kişiye yeme farkındalığı ölçeği (YFÖ-30) ve sosyodemografik anket uygulanmış olup bu 200 kişinin 100’ünü obez bireyler, 100’ünü bariatrik cerrahi geçirmiş bireyler olmak üzere iki grup oluşturmuştur. Elde edilen veriler SPSS ve Excell kapsamında değerlendirilmiş ve yorumlanmıştır. Yapılan bu araştırmada 9 "Bariatrik cerrahi geçirmiş bireyler ve geçirmemiş obez bireylerin yeme farkındalıklarının karşılaştırılması" konusu incelenmiş olup konu hakkında detaylı bir literatür taraması yapılmıştır. Bariatrik cerrahi kavramı, obezite kavramı ve bu iki terimin birbiri ile ilişkisi ele alınmıştır. Sonrasında ortaya çıkan veriler ve literatür taraması birleştirilerek tez çalışması oluşturulmuştur. Obezite, vücut kitle indeksinin (VKİ) 30 kg/m2 veya üzerinde olması durumudur. Obezite, kalp hastalığı, diyabet, hipertansiyon, uyku apnesi gibi pek çok sağlık sorununa yol açabilir. Vücutta aşırı yağ birikmesi sonucu oluşmaktadır. Vücut kitle indeksi (VKİ) adı verilen bir ölçü ile belirlenmektedir. VKİ, boy ve kilo oranına göre hesaplanmaktadır. VKİ’si 25’in üzerinde olanlar fazla kilolu, 30’un üzerinde olanlar ise obez olarak kabul edilmektedir. Bariatrik cerrahi, obezite tedavisinde kullanılan ve günümüzde oldukça popüler olan bir cerrahi yöntemidir. Baritarik cerrahi ameliyatı olabilmesi için obez bireylerin vücut kitle indeksinin 40 üzeri olması gerekmektedir. Bariatrik cerrahi, midenin veya bağırsağın boyutunu veya işlevini değiştirerek kilo kaybına yardımcı olmaktadır. Yapılan bu çalışma hem konunun öneminin ortaya koyulması hem de yapılacak diğer çalışmalara ışık tutması açısından büyük bir önem taşımaktadır. Uygulanan yeme farkındalığı ölçeğinin skorları değerlendirilmiş olup, istatistiksel verileri karşılaştırılmıştır. Düşünmeden yeme, duygusal yeme, yeme kontrolü, yeme disiplini, bilinçli beslenme ve enterferans boyutu bakımından bariatrik grup ortalaması obez grup ortalamasından istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur (p<0,001). Ama farkındalık boyutu bakımından bariatrik grup ortalaması (2,87±0,32) ile obez grup ortalaması (2,73±0,66) arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (p=0,071).Yayın 6-12 yaş aralığında özel bakım gereksinimi olan bireylerde ağız ve diş sağlığının değerlendirmesi(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Tırnaksız Mütfüoğlu, Mine; Özen, BuğraBu Çalışma, 6-12 yaş arası özel bakım gereksinimi (ÖBG) olan çocukların ağız ve diş sağlığını değerlendirmek ve bu demografik grubun karşılaştığı temel sorunları ve zorlukları belirlemeyi amaçlamaktadır. Bir yıl ara ile aynı popülasyona uygulanan araştırmamız için gerekli kurum ve kuruluşlardan izin belgeleri alınmıştır ve Kilis ilindeki Özel eğitim merkezleri çalışmaya dahil edilmiştir. Araştırmamıza 6-12 yaş aralığında ÖBG olan 130 çocuk ve ebeveynleri katılmıştır. Anketler çocukların ebeveynlerine uygulanırken, ÖBG olan çocukların ağız diş sağlığı düzeyleri tarama ile belirlenip, Streptococcus mutans düzeyleri ölçülmüştür. Anketler, çocukların genel sağlık durumları, ağız ve diş sağlığı alışkanlıkları, beslenme alışkanlıkları ve erişebilirlik durumları hakkında bilgi toplamak amacıyla tasarlanmıştır. Çalışma kapsamında, ebeveynlere ve ÖBG olan çocuklara yönelik oral hijyen eğitimleri ve ağız diş sağlığı hakkında bilgilendirme birebir gerçekleştirilmiştir. Eğitimin bir parçası olarak, her çocuğa diş fırçası ve diş macunu hediye edilmiştir. Çocukların ağız içi detaylı muayenesi esnasında; geçirilmiş travma, erozyon, bruksizm (diş sıkma), Streptococcus mutans ve dental plak varlığının yanı sıra hareket-kooperasyon, mevcut çürük varlığı tespit edilerek bulgular kaydedilmiştir. Çalışma grubundaki çocuklar bir yıl sonra tekrar detaylı muayene edilerek ilk muayene esnasındaki bulgular yeniden değerlendirilmiştir. İlk muayeneden sonra verilen eğitimin özel bakım gereksinimli çocuklarda ağız diş sağlığına olan etkisi yeni bir anket ile tekrar değerlendirilerek tüm veriler kaydedilmiştir. ÖBG olan çocuklarda ilk muayenede günde birden fazla diş fırçalama oranın %21.1 olduğu gözlenmiştir. Bu çocuklarda %68.46’sında oldukça fazla plak film tabakası izlenmiş, %83,3 inde Streptococcus mutans pozitif , %78,5’inde PUFA/pufa toplam değeri saptanarak ağız hijyeninin yetersiz olduğu izlenmiştir. ÖBG olan çocukların %65,4’ünün ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden yararlanmadığı tespit edilmiştir ve sağlık hizmetlerine ulaşımının sınırlı olduğu gözlenmiştir. Bir yıl sonraki kontrol çalışmasında; ebeveynlere ve ÖBG olan çocuklara verilen eğitimler sonucunda; ilk ankete kıyasla diş xii fırçalama sıklığında artış saptanmış olup günde birden fazla diş fırçalama oranın %40.8 olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, bir yıllık süreçte yeni fırçaya geçiş yapan ve yapmayan ÖBG olan çocuklar arasında plak skoru, PUFA/pufa skoru ve Streptococus mutans düzeyi istatistiksel olarak anlamlı düzeyde azalmıştır (p=0.001). Bu çalışma, özel bakım gereksinimi olan çocuklar ve ebeveynleri hakkında bilgi sahibi olabilmek için önemli bir yere sahiptir. Sosyoekonomik seviyesi düşük ebeveynlerde ve ÖBG olan çocuklarda ağız ve diş sağlına erken yaşta erişimin sınırlı olmasına rağmen, eğitimin uzun dönemde etkili olduğu saptanmıştır. ÖBG olan çocuklar için düzenli diş sağlığı kontrolleri ve bu çocuklarla ebeveynlerinin birlikte katıldığı ağız ve diş sağlığı ile ilgili eğitimlerin sağlanması, bu bireylerin beslenme alışkanlıklarının ve genel ağız sağlığının iyileştirilmesine katkıda bulunmaktadır.Yayın Aralıklı açlık diyet modelinin yeme ve sezgisel yeme farkındalığı üzerindeki etkisinin incelenmesi(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Aladağ, Esra; Öztürk, MuhsinBu çalışma, Aralıklı Açlık Diyet Uygulamasına bağlılık ile yeme ve sezgisel yeme farkındalığı arasındaki bağlantıyı değerlendirme amacıyla yapılmıştır. Çalışma Şubat 2023- Haziran 2023 tarihleri arasında 91 birey ile (30 E, 61 K) yürütülmüş olup, başlangıçta, 4 ve 8 hafta sonunda bireylere Sezgisel Yeme Ölçeği 2 (IES-2) ve Yeme Farkındalığı Ölçeği (YFÖ-30) uygulanmıştır. Çalışmaya katılmayı kabul eden tüm bireylere araştırma öncesi, 4 ve 8 hafta sonunda anket tekrar uygulatılmıştır. Araştırmada katılımcılara Yeme Farkındalığı Ölçeği (YFÖ-30), Sezgisel Yeme Ölçeği 2 (IES-2) uygulanmıştır. Katılımcıların yaşları 18 ile 70 arasında değişmekte ve yaş ortalaması 34,35±11,25’tir. 30’u (%33) erkek ve 61’i (%67) kadın olmak üzere toplam 91 katılımcı ile yapılmıştır. Katılımcıların 56’sı (%61,5 / 31 K, 25 E) çalışma, 35’i (%38,5 / 30 K, 5 E) kontrol grubunda yer almaktadır. Katılımcıların yeme farkındalığı toplam puanı çalışma grubunda başlangıçta, 4 hafta sonra ve 8 hafta sonra sırasıyla 2.2 ± (1,4-2,8), 3.0± (2,7-3,4) ve 3.77± (3,1-4,1) olarak tespit edilirken klasik enerji kısıtlamalı diyet programı uygulayan kontrol grubunda bu puanlar sırasıyla 3.67± (3,43-4,03), 3.2± (2,97-3,6), 2.97± (2,6-3,2) olarak bulunmuş olup aralarında istatiksel olarak fark olduğu gözlemlenmiştir (p=0,001). Çalışma grubunda sezgisel yeme ölçeği puanları başlangıçta, 4 hafta sonra ve 8 hafta sonra sırasıyla 2.6± (2,1-3,3), 3.44± (3-4), 4.2± (3,6-4,44) olarak kaydedilmişken kontrol grubunda puanlama sonuçları sırasıyla 2.06± (1,31-3,19), 2.9± (2,6-3,6), 3.8± (3,4-4,3) olarak bulunmuştur. Bu bulgular istatiksel olarak anlamlı kabul edilmektedir (p=0,001). Bu bulgulardan yola çıkarak aralıklı açlık diyet modelinin yeme farkındalığı üzerinde olumlu etkiye sahip olabileceği gösterilmiştir. Aralıklı açlık uygulamaları diğer yandan obezite tedavisi için de tıbbi beslenme tedavisi olarak göz önünde bulundurulmalıdır.Yayın Üniversite öğrencilerinde sosyal medya kullanımının yeme tutumu ve davranışı üzerine etkisi(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Öztürk, Zeynep Nihal; Mutlu, HayrettinGün geçtikçe sosyal medyada beslenme ile ilgili alanlarda ulaşılabilecek paylaşım miktarı artarak devam etmektedir. Sosyal medyadaki içeriklerin doğru veya yanlışlığının bilinememesi yüzünden içerikten elde edilecek yarar düşebilmektedir. Kişiler sosyal medyadaki tüm içeriklere çok rahat bir şekilde ulaşabilmektedir. Özellikle beslenme ve sağlık içeriklerinin yaygınlaşmasıyla beraber kişilerin yeme tutumlarının ve davranışlarının değişebileceği bildirilmektedir. Bu çalışma alanında, sosyal medya kullanımının İstanbul’da bir üniversite öğrencilerin yeme tutum ve davranışları üzerine etkisinin incelenmesi planlanmıştır. Veriler, 18-45 yaş aralığındaki 198 öğrenci tarafından çevrimiçi uygulamalar ve yüzyüze anket yöntemi ile elde edilmiştir. Katılımcılara; demografik bilgilerin, sağlık durumunun, beslenme alışkanlıklarının, sosyal medya kullanımına ilişkin anket soruları ve ORTO 15, Yeme Tutum testi-40, Bergen sosyal medya bağımlılığı ölçeği uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre; üniversite öğrencilerinde sosyal medya bağımlılığı ile yeme tutumu ölçekleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif ilişki belirlenmiştir (p=,002). Sosyal medya kullanımının yeme davranışını etkilediği bulunmuştur. Katılımcıların en fazla kullandıkları sosyal medya platformları sırası ile belirtilmiştir: Instagram (%76,8), Youtube (%12,1), Twitter (%7,6), Tik Tok (%3) ve Snapchat (%0,5). Öğrencilerin sosyal medyada geçirdikleri süre 2-3 saat olarak bulunmuştur. Ve öğrencilerin %43,4’ü sosyal medyanın yeme davranışlarını etkilediğini, %63,6’sı sosyal medyada önlerine düşen görsel içeriklerin yeme seçimlerini etkilediğini bildirmiştir. Bulgularımız sonucunda öğrencilerin %9,1’inde yeme bozukluğu ve %79,8’inde ON eğilimi ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin cinsiyetlerinin yeme tutumu ve ON eğilimi üzerine pozitif yönde etkisi anlamlı bulunmuştur (p=0,027). Ancak medeni durumlarına göre ON eğilimleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.Yayın 18-45 yaş arası kadınlarda demir eksikliği anemisi ve probiyotik besin tüketim alışkanlıklarının incelenmesi(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Bayın Köse, Hesne Tuğçe; Mutlu, HayrettinBu araştırmada Ocak-Şubat 2023 tarihleri arasında İstanbul ilinden yerleşik bir Tıp Merkezi’nde Dahiliye, Kadın Hastalıkları ve Doğum ile Beslenme ve Diyet bölümüne başvuran son 6 ay içinde serum demir seviyeleri hekim tarafından belirlenmiş 18-45 yaş arası kadınların demir eksikliği anemisi ve probiyotik besin tüketim alışkanlıkları araştırılmıştır. Araştırmaya tıp merkezine başvuran ve araştırmaya katılmayı kabul eden gönüllü toplam 100 kadın dahil edilmiştir. Araştırmada veri toplamada yüz yüze anket yöntemi kullanılmıştır. Katılımcıların probiyotik ürünleri tüketim durumları ve probiyotikler hakkındaki bilgi düzeylerini ölçmek amacıyla 3 bölümden oluşan anket formu hazırlanmıştır. Birinci bölümde; katılımcıların demografik özelliklerine ait sorular, ikinci bölümde; katılımcıların beslenme alışkanlıklarına ait sorular, üçüncü bölümde ise katılımcıların probiyotik besinleri tüketme durumları ile probiyotikler hakkındaki tutumlarına ait sorular yer almaktadır. Verilerin değerlendirilmesi için "SPSS 25.00" istatistiksel veri analiz programı kullanılmıştır. Araştırmaya katılanların 100 kadının %50’sinin demir eksikliği anemisi vardır, %50’sinin demir eksikliği anemisi yoktur. Bu doğrultuda demir eksikliği anemisi olanlar çalışma grubu, demir eksikliği anemisi olmayanlar kontrol grubu olarak isimlendirilmiştir. Araştırma sonucunda katılımcılar tarafından sıklıkla tüketilen doğal probiyotik gıdaların peynir, yoğurt, tereyağı, salamura zeytin, domates salçası ve biber salçası olduğu belirlenmiştir. Çalışma grubunun %64’ünün peyniri, %54’ünün yoğurdu, %40’ının tereyağını, %40’ının salamura zeytini, %38’inin domates salçasını, %24’ünün sütü, %22’sinin biber salçasını, kontrol grubunun %58’inin peyniri, %38’inin domates salçasını, %30’unun yoğurdu, %26’sının salamura zeytini her gün tükettikleri belirlenmiştir. Katılımcıların probiyotik katkılı besin tüketimleri incelendiğinde %55’inin tükettiği, %45’inin ise tüketmediği tespit edilmiştir. Çalışma grubunun %10’unun, kontrol grubunun %6'sının her gün probiyotik katkılı yoğurtları tükettikleri tespit edilmiştir. Katılımcıların probiyotik katkılı besinleri en sık akşam öğününde tükettikleri, katılımcıların %50’sinin fayda gördükleri ve katılımcıların %22’sinin tüketmeme nedeninin ihtiyaç duymadıkları için olduğu belirlenmiştir.Yayın Et Bağımlılığı Anketi'nin Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik analizi ve çevreye duyarlı beslenmeyle ilişkisinin incelenmesi(İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Günalan, Elif; Mutlu, HayrettinEt Bağımlılığı Anketi (EBA), et tüketimindeki pozitif bağı ölçmek için kullanılan bir ölçektir. Bu çalışma, üniversite öğrencileri arasında EBA’nın Türkçe versiyonunun geçerliğini ve güvenilirliğini belirlemek ve sosyodemografik özellikler, et tüketimi ve Çevreye Duyarlı Beslenme Ölçeği (ÇDBÖ)’nin alt ölçekleri gibi çeşitli değişkenlerle ilişkisini araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışma İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi'nde öğrenim gören 214 lisans öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcılara EBA, Besin Sıklığı Anketi ve ÇDBÖ uygulanmıştır. Madde analizi, Cronbach alfa (CA), sınıf içi korelasyon katsayısı (ICC) test/tekrar test güvenilirliği, tek yönlü ANOVA, Welch ANOVA, t-testi, Pearson korelasyonu, Tukey HSD veya Games-Howell Post Hoc testleri SPSS (versiyon 26) ile yapılmıştır ve doğrulayıcı faktör analizi (DFA) lavaan R (sürüm 0.6-13) ve semPlot R (sürüm 1.1.6) paketleri ile uygulanmıştır. EBA alt ölçeklerinin CA ve ICC değerleri hazcılık için 0.91 ve 0.92, ilgi için 0.74 ve 0.45, yetki için 0.76 ve 0.78, bağımlılık için 0.86 ve 0.91 ve küresel puan için sırasıyla 0.91 ve 0.92’dir. İkinci dereceden DFA modelinde test edilen model için tüm faktör yükleri istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş ve yüksek uyum indeksleri elde edilmiştir. (χ2/df=151.93/101=1.50; RMSEA=0.05; SRMR=0.08; NFI=0.97; NNFI=0.99; CFI=0.99; GFI=0.98; AGFI=0.97). Hazcılık, ilgi, bağımlılık ve küresel alt-ölçek puanları erkeklerde anlamlı olarak daha yüksektir (p<0.05). Yetki alt ölçeği gelir